"İnsan çamurdan değil korkudan yaratılmıştır"
Yine ağır bir hüznün ortasında oturmuş kitaplığına bakıyor kadın. Kitap onu sakinleştiriyor. Ya da karıştırırken aralarında bulduğu şeyler bilmiyor.
Böyle anlarda genellikle gözüne ilk çarpan kitabı alıyor. Siz bilmiyorsunuz ama o biliyor. Biliyor mesela kendini güldürecek şeyleri aramadığını. Aradığı içinde bulunduğu durumu anlatabilecek bir kaç cümle. Arıyor çünkü kendi anlatamıyor. Anlatamayınca yazar yetişiyor. “Hayat böyle duraklarla doludur. Durursunuz, biraz soluklanırsınız, sonra soluk soluğa bir keder, koştura koştura bir karanlık, herkes ne kadar mutsuz, sokaklar ne kadar kalabalık” diyor. Kadın böyle anlarda ‘yine doğru kelimeler yine doğru sırada birlikte’ diyor.
Gülüyor.
Sonra yine hüznüne dönüp kitabı karıştırmaya devam ediyor. Yazar bu bir cümle kurup köşesine çekilir mi sanıyor. “İnsan çamurdan değil korkudan yaratılmıştır” diyor. Sahi bu yazar kadının O’nu kaybetmekten korktuğunu nereden biliyor? Ya da O adama “seni tanıyalı bir yıl bile olmamışken nasıl oluyor da binlerce yıldır sevgine hasretmiş gibi hissediyorum” dediğini. Tamam tamam aynı kelimeler olmasa da aynı anlama gelen bir cümleyi.
Çünkü yine aynı yazar söylemişti. “Aşk konuşturur insanı” demişti. “Aşk gevezeliktir. İnsan aşık olduğu insanı öpmek, okşamak, ona sarılmak, onunla sevişmek ister; makul istekler!Ama hepsinden önce onun hakkında başkalarıyla konuşmak, onu başkalarına anlatmak ister” demişti.
Belki de daha çok yazmalıyım diye düşünüyor kadın.
Derin bir nefes alıyor. Gözlerinin hala dolu dolu olmasına sinirleniyor. Ağlamadan durmayı iyi öğrenmişti ama böyle durumlarda nefes hiç yetmiyor. Çünkü “asıl ihtiyacı olan havanın, iki insanın avuçlarının arasında sıkışan hava olduğunu biliyor”. Nereden mi biliyor? Bunu hep kendine saklıyor.
Böyle anlarda genellikle gözüne ilk çarpan kitabı alıyor. Siz bilmiyorsunuz ama o biliyor. Biliyor mesela kendini güldürecek şeyleri aramadığını. Aradığı içinde bulunduğu durumu anlatabilecek bir kaç cümle. Arıyor çünkü kendi anlatamıyor. Anlatamayınca yazar yetişiyor. “Hayat böyle duraklarla doludur. Durursunuz, biraz soluklanırsınız, sonra soluk soluğa bir keder, koştura koştura bir karanlık, herkes ne kadar mutsuz, sokaklar ne kadar kalabalık” diyor. Kadın böyle anlarda ‘yine doğru kelimeler yine doğru sırada birlikte’ diyor.
Gülüyor.
Sonra yine hüznüne dönüp kitabı karıştırmaya devam ediyor. Yazar bu bir cümle kurup köşesine çekilir mi sanıyor. “İnsan çamurdan değil korkudan yaratılmıştır” diyor. Sahi bu yazar kadının O’nu kaybetmekten korktuğunu nereden biliyor? Ya da O adama “seni tanıyalı bir yıl bile olmamışken nasıl oluyor da binlerce yıldır sevgine hasretmiş gibi hissediyorum” dediğini. Tamam tamam aynı kelimeler olmasa da aynı anlama gelen bir cümleyi.
Çünkü yine aynı yazar söylemişti. “Aşk konuşturur insanı” demişti. “Aşk gevezeliktir. İnsan aşık olduğu insanı öpmek, okşamak, ona sarılmak, onunla sevişmek ister; makul istekler!Ama hepsinden önce onun hakkında başkalarıyla konuşmak, onu başkalarına anlatmak ister” demişti.
Belki de daha çok yazmalıyım diye düşünüyor kadın.
Derin bir nefes alıyor. Gözlerinin hala dolu dolu olmasına sinirleniyor. Ağlamadan durmayı iyi öğrenmişti ama böyle durumlarda nefes hiç yetmiyor. Çünkü “asıl ihtiyacı olan havanın, iki insanın avuçlarının arasında sıkışan hava olduğunu biliyor”. Nereden mi biliyor? Bunu hep kendine saklıyor.
1 yorum:
Evet, insan hamuru camurdan yapildi...fakat, insan olamayanlar hep camur kaldi...(Fatih Bucak)
Yorum Gönder